31 Ekim 2012 Çarşamba

Parkurların yeni safkan yarışçısı: Bolt37

 

Yarış filomuza yeni bir tekne katılıyor: Bolt37. Modeli hayata geçirecek sacayağının iki ismi sıkı yarışçı olunca ortaya çıkan da “gerçek bir yarışçı” olacak gibi görünüyor. Zira, son yıllarda yarattığı yarış tekneleriyle dikkat çeken tasarımcılardan İngiliz Jason Ker’in çiziminden doğan  Bolt37’nin ekibi yelken yarış camiasının çok tanıdığı isimler; Bilge Kerem Özkan ve Can Ergün’ün yanı sıra Aşvan Emral’dan oluşuyor. Ekibin hedefi Bolt37’yi one design bir sınıfa dönüştürmek.

Aşvan Emral, B. Kerem Özkan ve Can Ergün
 Son olarak yeni Korza’nın inşa edildiği Tuzla’daki CSC Composites’te üretilecek Bolt37, “Tamamen IRC ve ORCi reyting sistemleri göz önünde bulundurularak tasarlanan safkan bir yarış teknesi” olarak tanımlanıyor. Bilge Kerem Özkan, Bolt37’yle ilgili şunları anlatıyor: “Tasarım ve üretimdeki objektiflerimiz reytingini aşan bir performans, ekibin yarışırken rahat hareket edebileceği ve kontrollerin ergonomik olduğu asimetrik bir kokpit ve aynı zamanda her türlü hava koşulunda ekibin güvenliğini garanti eden bir konstrüksiyon. Tüm bunlar Bolt37’nin temel özellikleri. En büyük farkı ve özelliği ise tavizsiz kalitesi ve performansına karşılık ekonomik bir maliyetle piyasaya sunulacak olması.”



Ekibin tasarımcı olarak Jason Ker’i seçmesinin en önemli sebebi Ker Yacht Design’ın (KYD) şu an dünyanın en başarılı ve geleceğin en iyi tasarım ofislerinden biri olması, bir de kişisel tanışıklıklarının bulunması. Ker’in işindeki titizliği tabii ki en önemli belirleyici unsur olmuş. “Ker, 7/24 yelken ve tekne düşünen bir insan, her an her saniye kafasında daha hafif bir salma konstrüksiyonu ya da yeni bir güverte/gövde birleştirme metodu gibi fikirler var. Kendisi işini severek, büyük bir tutkuyla yapıyor ve kendi ismini taşıyan teknenin başarılı olmasını arzuluyor, bunun içinde tasarımdan üretime, kullanılacak donanıma kadar her türlü detaya karışıyor ve teknenin başarısını etkileyeceğini düşündüğü bir detayda mutabakat sağlanamazsa işi projeyi durdurup o zamana kadar ödenen paranın iadesine kadar vardırabiliyor. Zaten şu an dünyadaki tüm önemli yarışlarda mutlaka Ker tasarımı tekneler bulunduğunu ve bunların girdikleri her yarışta istisnasız podyuma çıktıklarını görebilirsiniz.”


İlk Bolt37, üç ayda üretilecek. Sonrakilerde ise sekiz ve altı haftalık sürelere erişilmesi hedeflenecek. Yıllık üretim hedefi ise sipariş olduğu takdirde ilk yıl sekiz, sonraki yıl ise 16 ve üstü. Satış hedefi 2013 için minimum beş adet. Bir üretim tamamlanmadan bir sonrakine başlanacağından 2013 nisan ayından itibaren her ay yeni bir Bolt37’nin suya inmesi planlanıyor. Bana resmen belirtilmeyen ancak kulağıma gelen bilgilere göre şimdiden birkaç sipariş verilmiş bile. Bolt37’nin kalıp üretimine başlandı, kalıptan ilk tekne şubat ayında alınacak. Teknenin fiyatı ise 159 bin Euro olacak.

Bolt37 güverte planı
 Bolt37’in hedef pazarı yurtdışı, özellikle de Asya ve Avrupa. Yurtdışına satışın distribütörler aracılığıyla yapılacağını söyleyen Özkan, “Distribütörlerimizden önemli yarışlara girmelerini ve ekiplerinde belli sayıda profesyonel bulundurarak iddialı şekilde yarışmalarını talep edeceğiz” dedi.

Yukarıda da bahsetmiştim, ekibin hedefi Bolt37’yi one design bir sınıfa dönüştürmek diye. Bu amaçla, ilk üretimden itibaren tüm tekneler fabrikadan çıkarken one design yarışmaya uygun olarak belgelenecek ve Bolt37 Club çatısı altında birleşecek. Filo belli bir sayıya ulaştığında da profesyonel yelkencilerin hayal ettiği gibi one design yarışlar düzenlenecek.


Bolt 37 teknik özellikler:
Tam boy (baston hariç): 11metre
En: 3,50 metre
Deplasman: 4.200 kilogram
Salma: 2.100 kilogram
Motor: 20 HP sail drive

Bolt37’yle ilgili daha ayrıntılı bilgiye www.bolt37.com’dan ulaşabilirsiniz.

29 Ekim 2012 Pazartesi

Vendee Globe startına son 10 gün



Dünyanın en zor yelken yarışı Vendee Globe’un startına sadece 11 gün kaldı. 10 Kasım Pazar günü yerel saatle 13:00’te 20 yelkenci, IMOCA 60’ıyla “tanrının unuttuğu denizlere” doğru yelken basacak. Yarışçıar tek başlarına, hiç yardım almadan Güney Okyanusu’nda dünyanın etrafını dolaşıp bir yandan 50kt’ları aşan fırtınalarla bir yandan da gizli düşmanları dev balinalar, balyoz gibi çarpan dalgalar, gizli buz kütleleri ve denizde başıboş dolaşan konteynırlarla mücadele edecek.


Balinalar yarışçılar için büyük bir tehlike çünkü okyanusun bu dev canlıları normalde motorlu teknelerin seslerini duyduğunda onların rotasından uzaklaşıyor. Ancak son derece sessiz ve hızlı ilerleyen 60ft’lik IMOCA’ları fark etmeleri neredeyse imkansız. Bir balinaya çarpmak ise bir yarışçının en son isteyeceği şeylerden biri. Denizde başıboş dolaşan konteynırlar ise bir başka büyük tehlike. Genellikle 20-45ft uzunluğunda ve 8ft yüksekliğindeki bu konteynırlar, büyük ticari gemilerin taşıdıkları eşyaları muhafaza ettikleri kutular. Bu kutular kötü havalarda gemilerden düşüyor ve başıboş halde okyanusta dolaşmaya başlıyor. 20kt ve üstü havada 40ft’lik bir konteynıra çarpan teknede ciddi hasarlar meydana gelebiliyor.

Büyük gemiler, üzerlerinde bulunan sonar cihazları sayesinde 200 metre önlerindeki tehlikeli cisimleri fark ederek olası çarpışmadan korunabiliyorlar. Fakat aynı şey IMOCA 60’lar için geçerli değil. 2004 Vendee Globe’unun birincisi Vincent Riou bu sonarların 60ft’lik bu tekneler de pek de işe yaramadığını anlatıyor. “İşe yaramıyorlar çünkü bir kere teknenin neredeyse yarı ağırlığındalar ve çalışması için çok güçlü bir enerjiye ihtiyaç var. Ayrıca bizim tekneler çok hızlı. 20kt hızla ilerlerken 200 metre ötedeki tehlikeli bir cismi fark etmek çok da işimize yaramıyor. Zaten bu kadar ağır ve güç isteyen bir cihazın bizim teknelerde kullanılması imkansız.”



Bu arada bir hafta önce açılan Les Sables d’Olonne’daki yarış köyü ziyaretçi rekoru kırdı. Köyü açıldığından bu yana 10 bini öğrenci olmak üzere 230 binden fazla kişi ziyaret etti. Yarış köyünün bugün çok ağır bir misafiri vardı. Dünyanın etrafını hiç yardım almadan tek başına dolaşan ilk yelkenci unvanına sahip Sir Robin Knox Johnston 32ft’lik ketch’i Suhaili’yle yarış köyüne geldi. İngilizlerin efsane yelkencisi, kendisi gibi 6,5 metrelik yelkenlisiyle dünyanın etrafını tek başına dolaşan Alessandro Di Benedetto’yla bir araya geldi. “En küçük yelkenliyle dünyanın etrafını tek başına dolaşan ilk yelkenci” unvanlı Team Plastique’in dümencisi di Benedetto çok heyecanlıydı. “Sir Johnston’la rekorumdan sonra birçok kez mesajlaşmıştık ancak hiç yüzyüze tanışmamıştık. Bu müthiş bir andı ve yarış öncesi bana büyük bir motivasyon sağladı.”

28 Ekim 2012 Pazar

Team Tezmarin zor kurtardı



Studio Borlenghi’den Facebook’a düşen bu fotoğrafı gördüğümde gözlerim açılmıştı ama olayın başrollerinden birinin bizim Tezmarin’cilere ait olduğunu bilmiyordum. Meğer arkadaki tekne bizim Türk ekibinmiş. Biliyorsunuz Orhan Tüker dümenciliğindeki Tezmarin ekibi halen China Cup’ta mücadele ediyor. Fotoğraftaki olay bugün gerçekleşti. Beneteau 40,7’yle yarışan Team Tezmarin balonuyla rüzgaraltı seyir yaparken kavança attı. O sırada IRC sınıfında yarışan Hong Kong’lu Surfdude karşısından, iskele tarafından geliyordu. Bir anda iki takımın yelkenleri birbirine takıldı. Tezmarin ekibi kendini sağ salim kurtardı. Surfdude’un hasarı ise biraz ağır oldu. Steve Ho dümenciliğindeki ekibin direği kırıldı. Yarın sona erecek yarışlarda Tezmarin ekibi halen sekizinci sırada.

Fotoğraf: Stefano Gattini

America’s Cup’ta işler kızışıyor


Kızışıyor çünkü bir yandan kupa sahibi takım antrenmanlarının sekizinci gününde neredeyse paramparça olan milyonlarca dolarlık AC72’sini acil tamire alırken ve mecburen denizdeki çalışmalarına ara verirken bir yandan meydan okuyacak iki takım işbirliğine gidiyor. 34. Kupa’dan birçok haber var. Önce Luna Rossa’dan başlayalım.


Fotoğraflar: Pierre Orphanidis/Luna Rossa
İtalyanlar da nihayet AC72’lerini suya indirdi. 72ft’lik katamaran cuma günü, inşa edildiği Auckland’da, tuzlu suyla buluştu. İtalyan ekip böylece katamaranları arka arkaya hasar gören kupa sahibi Oracle ile meydan okuyacak bir diğer takım Artemis’e karşı avantaj kazanmış oldu. Suya indirme törenine katılan takımın patronu Patrizio Bertelli, teknenin tam zamanında planlandığı gibi tamamlandığını söyledi ve memnuniyetini dile getirdi. Bertelli her ne kadar keyifli olsa da birkaç gün önce aslında AC72’lerden duyduğu memnuniyetsizliği de açıkça göstermişti. Auckland’a gazetecilerle birlikte giden Bertelli, tören öncesi yaptığı sohbetlerde “Çok pahalı ve çok büyükler” diyerek aslında yeni formattan hiç de mutlu olmadığını söylemişti. Luna Rossa’nın America’s Cup kampanyasının tüm bütçesinin 90 milyon doları bulduğunu söyleyen Patricio Bertelli “AC45’ler gibi daha ucuz ve daha küçük bir model kullanılsaydı yarışa daha fazla katılım sağlanabilirdi. Şu anki durumda 1930’larda J Class’ların mücadele ettiği döneme geri döndük. O zaman da kupa için mücadele eden sadece 2-3 takım vardı.”

Franck Cammas son ayarları yapıyor/Fotoğraf: Pierre Orphanidis
Takım şimdi Franck Cammas koçluğunda, Auckland sularında antrenmanlarına başlayacak. Volvo Ocean Race’ten sonra Iker Martinez ve Xabi Fernandez’i kadrosuna katan Luna Rossa, yarışın birincisi Goupama’nın dümencisi Franck Cammas’ı da ekibine dahil etmişti. 

Yeni bir haber de Luna Rossa’nın antrenmanlarını ETNZ ekibiyle match race’ler şeklinde yapacak olması. İki takım antrenmanlardan elde ettikleri bilgileri yıl sonuna kadar birbirleriyle paylaşacak. Kiwi’ler ve İtalyanların ortak antrenmanları 10 Kasım’da başlayacak, 2013 ortalarına kadar devam edecek. Bu da halen antrenman yapamayan Oracle için büyük bir dezavantaj olacak. 

Bertelli (sağda) ve takımın skipper'ı Max Sirena
Bertelli iki takımın birlikte yapacağı bu antrenmanların çok faydalı olacağı inancında. En büyük korkuları ise kanat yelkende hasar meydana gelmesi. “Eğer kanatta hasar meydana gelirse antrenmanları durdurmak zorunda kalırız. Diğer parçaların ise telafisi var.” 

Takım ikinci bir katamaran daha yapmayacak, ancak yedek bir kanat yelken inşa edecek. AC72’sini ilk suya indiren ve birkaçt aydır antrenmanlarını hasarsız bir şekilde sürdüren ETNZ’nin ikinci katamaranı ise inşa halinde. AC72’si tamamlanmayan tek takım Team Korea.

Fotoğraf: Guilain Grenier/Oracle Racing USA
Bu arada başı en büyük dertte olan takım ise herhalde kupa sahibi Oracle Racing USA. AC72’leri yaklaşık iki hafta önce korkunç bir şekide takla atarak neredeyse paramparça olan Oracle, mecburen antrenmanlarına da ara vermişti. Takım şimdi bir yandan katamaranı bir an önce eski haline döndürmekle uğraşırken bir yandan da halen inşası süren ikincisini tamamlamaya odaklanmış durumda. Takım ikinci katamaranı bahara yetiştirmeyi hedefliyor. Oracle Racing USA’in Genel Müdürü Grant Simmer “Kara ekibi hasarlı katamaranın tamiri için yoğun bir şekilde çalışıyor. Yeni kanat yelkenimizin üretimi ise halen Yeni Zelanda’daki Core Builder Composites’te devam ediyor. Kanadın tamamlanarak önümüzdeki yıl San Fransisco’ya ulaşmasını bekliyoruz. Aynı zamanda ikinci katamaranda kullanmak üzere üçüncü bir kanat elken daha inşa etmeyi planlıyoruz” dedi.

Hatırlarsanız James Spithill’li Oracle takımı, suya henüz inen AC72’siyle sadece sekiz gün antrenman yapabilmişti. Takla sonunda katamaranın kanat yelkeni birçok parçaya ayrılmış, gövde de neredeyse paramparça olmuştu. Takım kazanın ardından dağılan parçaları bulmak üzere helikopterle, sahilleri de kapsayan bir arama çalışması başlatmıştı. Hatta San Fransisco’lular da bu arama çalışmalarına destek vermişti.


24 Ekim 2012 Çarşamba

Yelken dünyasının karanlık ailesi Rothschild’lar

Gitana 11

Yıllar önce ünlü spekülatör George Soros hakkında bir haber hazırlarken duymuştum ilk kez Rothschild ailesinin adını. Kökenleri 18. yüzyıla kadar dayanan Almanya kökenli aile bankacılıktan para kazanıyordu, bir de petrol ve silah tüccarlığından, yani savaşlardan. Yahudi lobisinin bir numaralı ismi olan bu meşhur aile dünya siyasetinde de önemli bir yere sahip. Tüm zamanların en zengin ikinci ismi Rothschild ailesinin toplam serveti 350 milyar dolar. Dünya yelken camiası ise aileyi bu spora yaptığı yatırımlardan tanıyor. Tabii biz de konumuz gereği ailenin karanlık geçmişiyle değil yelkene yaptığı yatırımlarla alakadarız. Naviga’dan Ayşegül Bakış, ailenin karanlık geçmişinden yola çıkarak yelkene meraklarının nasıl başladığını araştırdı, bir de Groupe Edmond de Rothshcild takımının genel müdürü Cyril Dardashti’yle  bir röportaj yaptı.

Baron Benjamin de Rothschild
Ailenin su sporları sevdası 1876’da Cenevre Gölü’nde başlıyor. Başrolünde ise Baroness Adolphe de Rothschild var. 135 yıl önce ilk olarak kurulan takımın adı da bugünkü gibi Gitana. 24 metrelik uskunasıyla dünyanın en hızlı kadın yelkencisi unvanını kazanır “Gitane” (çingene) lakaplı barones. 1960’larda Baron Edmond de Rothschild’ın tek gövdelilere ilgisiyle devam eder. Baron Benjamin ise çokgövdelilerle sahneye çıkar ve 2000 yılında Gitana Team'i kurar. Takımının başarılarına gelince… ORMA 60 Gitana 11, 2006 Route du Rhum’u 7 günde tamamlayarak rekor kırdı. 2005 ve 2007 Transat Jacques Vabre’da da ikinci oldu. IMOCA 60 Gitana Eighty, 2007 Transat B to B ve 2008 The Transat yarışlarını birincilikle bitirdi. Bugün takımın Groupe Edmond de Rothschild adı altında uluslararası sularda mücadele eden –MOD70, X-40, ORMA 60 Gitana 11 ve 65ft’lik tek gövdeli Gitana 6 olmak üzere- dört teknesi bulunuyor.

Cyril Dardashti
Dardashti röportajından birkaç anekdot aktarırsak:

- Baron Edmond de Rothschild’ın katamaranla ilk macerası Cenevre Gölü’nde bir Formula 40 olan Force Cash’in dümeninde başlıyor. Çok kısa süre sonra ekipli açıkdeniz yarışlarınakaşı bir merak uyanıyor.

- Başlangıçta Gitana tekneleri yerel ve ulusal yarışlara katılıyordu. Ama zamanla kendini geliştirerek Extreme Sailing Series, MOD 70 Avrupa Turu gibi uluslararası serilerde de boy göstermeye başladı.

- Tüm takımlar için çalışan, hem kara hem de tekne ekiplerini düşündüğümüzde 20 kişi tam zamanlı olarak Groupe Edmond de Rothschild için çalışıyor.

Gitana 6
- Dört takımı aynı anda yönetmenin en zor yanı takvimleri birbirine uydurmak ve iki ana takıma (X-40 ve MOD70) eşit oranda ilgi göstermek.

- Çokgövdeliler hem teknoloji hem de performans bakımından fantastik makineler. Bunlar dünyanın en hızlı tekneleri. Dolayısıyla hız tutkunu Benjamin de Rothschild’ın da çokgövdelilere yönelmesi çok doğal.

Ayşegül Bakış’ın haberinde Extreme Sailing Series’de yarışan takımın skipper’ı Pierre Pennec ve MOD70'’n skipper’ı Sebastien Josse’yle röportaj da var. Haberin tümünü, Naviga’nın ekim sayısında okuyabilirsiniz.

MOD70

22 Ekim 2012 Pazartesi

Vendee’cilere buz kütlesi alarmı

 

Vendee Globe’un startına sadece 19 gün kaldı. 10 Kasım’da 20 skipper Güney Okyanusu’nun tehlikeli sularına doğru tek başına, IMOCA 60’ıyla yelken basacak. Yarışçıları bu rotada bekleyen en büyük tehlikelerden biri güney enlemlerinde başıboş bir şekilde dolaşan ve kimi zaman cihazlar tarafından bile algılanmayan buz kütleleri. Nitekim 20 skipper bugün alarm durumuna geçirildi.

Bu sabah düzenlenen brifingde, skipper’lar buz kütlelerinin yüzdüğü enlemlere giriş yapacakları, Güney Okyanusu’ndaki küçücük bir ada olan Gough Adası’na doğru yaklaşan dev bir kütleyle ilgili bilgilendirildi. Yarış süresince skipper’lara buz kütleleriyle ilgili günlük raporlar sunacak Collecte Localisation Satellite (CLS) yetkilisi Louis Mesnier, söz konusu buz kütlesinin hızlanarak kuzeye doğru hareket ettiğini söyledi. 10 mil hızda giderken hızı birkaç gün önce 13-14 mile ulaşan kütle 40 gün sonra tam da skipper’ların rotasına girecek.
Yarışın rotası bu buz kütleleri nedeniyle sınırlandırıldı. Buna göre orada daha çok rüzgar olduğunu bilse bile yarışçıların bu sınırları aşması ve yüksek riskli bölgelere girmesi yasak. Bu arada Fransa Dışişleri Bakanlığı yarış için bir kriz masası oluşturdu. Amaç, herhangi bir kaza durumunda en hızlı şekilde yardım ulaştırılması için ülkeler arası acil iletişimin kurulabilmesi.

Toka Yelken Ekibi yeniden parkurlarda



Hem de yeni tekneleri ve yeni dümencileriyle birlikte. Hatırlarsanız ekip iki yıl öncesine kadar parkurlarda rakiplerinin tozunu attırıyordu. Neler yapmışlardı hatırlayalım:
- 2008-2009 sezonlarında katıldıkları 25 yarışın 17'sinde birincilik, ikisinde ikincilik.
- Cup’ışalım mı?, Bosphorus Cup, Turgutreis Cup, Marmara Adası Yarışı, Marmaris Yarış Haftası gibi önemli yarışlarda birincilik.
- 2008 yılında 15 yarış üzerinden değerlendirilen BAYK Bodrum Kış Trofesi’nin 15’inde birincilik. (Ekip bu kadar çok birincilikle trofe tarihinde bir rekora imza atmıştı)
- 2009 yılında Türkiye'den ilk kez bir ekibin katıldığı Les Voiles de Saint Tropez'de büyük teknelerin yarıştığı B grubunda sekizincilik.
Aralık 2010'da tekneleri M.A.T. 12'yi Orion ekibine sattıktan sonra yarışlara ara veren Toka Yelken Ekibi parkurlara bu kez yeni tekneleri M.A.T. 1245 ve yeni dümencileri Levent Peynirci’yle filoya geri dönüyor. M.A.T.’ın İzmir’deki tersanesinde üretilen Mark Mills tasarımı 1245, bir önceki model M.A.T 12’nin yeniden tasarlanmış hali. Yeni modelde salma daha uzun ve hafif hale gelirken torpilin de su direnci azaltıldı. Ayrıca daha az sürtünme ve hassas kontrol sağlayan yeni dümen palası, geliştirilmiş ve hafifletilmiş iç yerleşim modelin ön plana çıkan diğer özellikleri.
Tekne kasım ayı sonunda suya inecek. Toka Yelken Ekibi önümüzdeki sezon yeni tekneleriyle İstanbul, İzmir, Bodrum ve Marmaris yarışlarına katılmayı hedefliyor.
Ekibi Twitter üzerinden (@tokayelken) ya da www.tokayelken.com adresinden takip edebilirsiniz.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Sırada kim var?


34. America’s Cup’ın başrol oyuncuları AC72’leri daha yarışa başlamadan ardı ardına hasara uğruyor. Geçtiğimiz günlerde takla atarak neredeyse tuz buz olan Oracle’ın 17 numaralı AC72’sinden sonra bu kez de Artemis Racing’in henüz suya inen 72ft’lik katamaranında ciddi hasar meydana geldi. Olay, henüz sadece gövdesi suya indirilen katamaranın sudaki testi sırasında oldu. Bunun üzerine gövde sudan çıkarılırken bu durum takımın antrenman programınını da olumsuz etkiledi. Takımın CEO’su Paul Cayard, her takımın böyle olumsuzluklarla karşılacağını söyleyerek “Önemli olan en iyisini yapabilmek” dedi. Hal böyle olunca Artemis’in suya indirilirken vaftiz edilme töreni de ertelendi. Bu arada Katamaranını ilk suya indiren takım ETNZ’nin AC72’sinde ise henüz bir sorun yok. Ekip Auckland’da antrenmanlarına devam ediyor. 





17 Ekim 2012 Çarşamba

Oracle’ın AC72’sinde ciddi hasar


Oracle Racing USA’in 17 numaralı AC72’si San Fransisco Körfezi’ndeki antrenman sırasında alabora oldu. Görgü tanıklarının söylediğine göre tekne gel gitin çekilmesi esnasında 25-30 knot rüzgarda açıldı. Sonra burnu suya gömülerek alabora oldu. Olayda yaralanan yok ancak katamaranda çok ciddi hasar  var. İlk belirlemelere göre teknenin kanat yelkeni birçok parçaya ayrıldı, gövdelerinden biri de parçalandı. Olay, hız makinelerinin ne kadar tehlikeli boyutlara ulaşabileceğinin bir göstergesi. İşte fotoğraflar...








Fotoğraflar: Guilain Grenier / Oracle Team USA

16 Ekim 2012 Salı

Foncia yelkenden sponsorluğunu çekiyor



Avrupa’daki ekonomik krizin hasarları birer birer ortaya çıkıyor. Gelen habere göre 13 yıldır Fransız yelkenciliğinin en büyük destekçilerinden Foncia, aldığı kararla sponsorluktan çekilmeye karar verdi.

Şu aralar Avrupa’da büyük sponsorlara sahip takımların çok da güzel bir dönem geçirdiği söylenemez. Bu yılın başında Fransa’nın en büyük şirketlerinden biri olan Veolia Environnement, Roland Jourdain’in MOD70 kampanyasından çekilmişti. Ardından bir haber de Fransız sigorta şirketi Groupama’dan gelmişti. Volvo Ocean Race’in birincisi takımın sponsoru Groupama’nın da sponsorluktan çekildiği söylentisi gelmiş ancak bu, takımın skipper’ı Franck Cammas tarafından yalanlanmıştı. Fakat şirketin bundan böyle yelkendeki yatırımlarını azaltmaya gideceği gelen haberler arasında. 


En son haber de Foncia’dan. 1972 yılında Fransız işadamı Jacky Lorenzetti tarafından kurulan Foncia aslında bir emlak şirketi. Fransız açık deniz yarışçılığının en büyük destekçilerinden Foncia’nın yelkene desteği 1999 yılında başladı. Şirket o yıl Transat Jacques Vabre’da yarışan Laurent ve Yvan Bourgnon’un ORMA 60’ına sponsor oldu. Ardından 1992-93 Vendee Globe’unun birincisi Alain Gautier, ORMA 60 ve Figaro’da Foncia’nın renkleriyle yarıştı. Şirket, 2006 yılında da Route du Rhum’da Armel le Cleac’h’a destek oldu. Bir yıl sonra ise Foncia şapkası Michel Desjoyeaux’a geçti. “Profesör” Desjoyeaux bu markanın renkleri altında ilk olarak 2008 Vendee Globe’unda birinci oldu. Bu süreçte Foncia, Geneva Gölü’nde yapılan çokgövdeli D35’lerin şampiyonasında bir takımın da sponsorluğunu üstlendi. Takımın dümenciliğini Alain Gautier ve Desjoyeaux dönüşümlü olarak yaptı. Son olarak da MOD70’lerin dünya şampiyonasına markasını sokan Foncia’nın Desyojeaux dümenciliğindeki takımı Avrupa Turu’nda birinciliği elde etti Ancak gelen bilgilere göre bu, markanın 13 yıldır yelkenle ilişkisinin de son başarısı oldu.  

15 Ekim 2012 Pazartesi

Knut Frostad: “VO65’ler zamanında suya inecek”

Fotoğraf: Paul Todd

Vsail, Volvo Ocean Race CEO’su Knut Frostad’la röportajının ikinci bölümünü yayınladı. Röportajın bir önceki bölümünde one design’a geçiş nedenlerini anlatan Frostad, devamında bu kararın yol açtığı soru işaretlerini yanıtlıyor. Teknelerin parçalarının farklı tersanelerde üretilmesinin normal olduğunu ve hiçbir sorun yaşanmayacağını söyleyen Frostad, bir sonraki yarışta izleyicilerin çok daha başarılı görüntülerle mücadeleyi takip edeceklerini belirtti. Röportajdan bazı alıntılar burada, devamı vsail.info’da.
·       Bir sonraki yarışa kaç tekne katılacağı konusunda şimdiden bir şey söylemem çok zor. Şu ana kadar resmen açıkladığımız tek takım, kadınlardan oluşacak ekip. Halen yeni takımlarla görüşmelerimiz sürüyor. Bunların içinde bir önceki yarıştan takımlar da var, yenileri de. Şu an temkinli olmak zorundayım. Bunlar hiç kolay işler değil ve çalışmamız gereken çok fazla proje var. Fakat ilk işaretlerin olumlu yönde olduğunu ve dolayısıyla iyimser düşündüğümü söyleyebilirim.

·       Daha önceki açıklamamda en az sekiz takımın yarışacağını tahmin ettiğimi söylemiştim. Ancak altı ya da yedi takım olursa da yarış yapılacak. Yeni tekneleri duyurduğumuzda bütçemiz sekiz tekneyi karşılayacak kadar olduğu için o rakamı açıklamıştım. Dolayısıyla hedefimiz o rakama ulaşmak. Her şeyi buna göre yapıyoruz. Eğer gerçekleştirebilirsek bu bizim için büyük bir başarı olacak.

·       Yarışa başvuru için son tarih Haziran 2014. Böylece sonbaharda start alacak yarış için takımlara da yeterli süre tanınmış olacak. Takımlar teknesini Temmuz 2014’te teslim alsa bile iyi bir süre bu. Yeni projenin en güzel yanlarından biri de bu. Eski sistemde bu tarihte başvuruyor olsaydınız tek çareniz eski bir tekne satın almaktı.


·       Yeni projenin bir güzel yanı da; önceki yarışlarda ekipler teknelerini alıyorlardı, biz de tüm TV ekipmanlarının montajını yapıyorduk. Şimdi ise tekneleri biz ürettiğimizden daha bu aşamada her türlü detayı düşünebiliyor olacağız. Örneğin yeni projede teknenin kokpitine, canlı yayına olanak sağlayacaz bir teknolojiyi monte edebileceğiz. Daha önce bunu yapmamız mümkün değildi çünkü o teknelerin kokpitinde böyle bir teknolojiyi yerleştirebilecek yer yoktu. Yarışın izleyiciler için daha iyi takip edilmesini sağlamak için geliştirdiğimiz projelerin temelini bir önceki yarışın media crew’larının önerileri oluşturdu. Hepsine basitçe şu soruyu sorduk: “Eğer tekneyi sen üretiyor olsaydın farklı olarak ne yapardın?” Onlar da bize çok işe yarar bilgiler verdiler. Dolayısıyla bir sonraki yarışta çok daha güzel ve canlı görüntüler izleyebileceksiniz.

·       Daha önce de açıkladığımız gibi bir sonraki Volvo Ocean Race’te yarışcak VO65’lerin her bir parçası farklı tersanelerde üretiliyor olacak. Yarış esnasında teknelerde herhangi bir sorun olduğunda ise sorumlunun kim olacağı, hasarın nedenine bağlı olacak. Örneğin teknenin daggerboard’u zarar gördüyse bu, sudaki bir cisime çarpılmasından kaynaklandığından ekibin hatası olacak. Ama gövdede bir problem meydana gelirse muhtemelen üretim hatasından kaynaklanacak. Bu tip sorunlar one design’ların tümünde yaşanıyor MOD70, RC44 ya da AC45’lerde olduğu gibi. 


·       Evet, one design’lar genellikle tek bir tersanede üretilir. Biz ise VO65’leri beş farklı tersanede imal edeceğiz. Bu çok karışık görülebilir ama MOD70’ler de aynen bu şekilde üretiliyor. Dolayısıyla bu yeni bir yöntem değil. Bu ayrıca tekneleri zamanında yetiştirme konusunda yaşanacak stresi azaltmanın da tek yolu. Tek bir tersane olsa durum çok stresli olacaktı. Ayrıca şu an, bu kadar tekneyi bir sonraki yarışa yetiştirebilecek kapasitede bir tersane yok. Ayrıca bu sadece VO65’lere has bir durum değil.  Örneğin Yeni Zelandalı Cookson’dan bir TP52 alacak olsanız, o teknenin dümen palaları yüksek ihtimal başka bir yerde üretilmiş olacak. Benetau ya da Swan için de aynı şey geçerli. Önemli olan teknenin tek bir yerden alınması. Eskiden takımlar teknelerinin gövdesini bir yerden, diğer parçaları da farklı tedarikçilerden ediniyordu; vinçler, daggerboard’ar, elektronikler… Şimdi ise tek bir yerden alacaklar. Bizde de bu Green Marine olacak.

·       Gövde ve diğer unsurları belirledik. Yelkenlerin ne olacağı konusunda ise henüz kararımızı açıklamadık, ancak çok yakında duyuracağız. 

·       İlk VO65’i Haziran 2013’te suya indirmeyi planlıyoruz. Sonraki tekneler de bunu takip eden 6-7 hafta içinde suya inmiş olacak.

13 Ekim 2012 Cumartesi

Vendee Globe film oluyor



Bu güneşli cumartesi gününe bir magazin haberi. Geçenlerde kulağımıza gelmişti ama pek de bir bilgi yoktu. Buraya da yazmıştım, Vendee Globe’un filmi çekiliyor diye. “En Solitaire” isimli filmle ilgili bazı ayrıntılar geldi. Tanıdık bir isimden, Volvo Ocean Race’in birincisi Groupama’nın media crew’u Yann Riou’dan. Meğer filmde Riou’nun da önemli bir görevi varmış. Hem teknedeki çekimlerde çalışıyor hem de, bir Vendee Globe yarışçısını oynayan başroldeki François Cluzet’nin dublörlüğünü üstleniyormuş.

Riou dublörlük görevi nedeniyle sakal bırakmış, saçlarını uzatmış. Çekimler şu an Lorient’de yapılıyor. Film için yarışın bir aydan az zaman kalan startı da çekilecekmiş. Riou’nun dediğine göre bu görüntüler de kullanılacakmış. Ekip çekimin devamını Kanarya Adaları’nda yapacak. Lorient’de ise fırtınalı deniz sahneleri çekiliyor. Riou, buradaki çekimlerin hava durumuna göre belirlendiğini söylüyor. “Örneğin eğer Güney Okyanusu’ndaki bir sahneyi çekeceksek fırtınalı bir hava bekliyoruz” diyor.


Riou, bu sahnelere set görevi üstlenen IMOCA 60’ın elektronik ve navigasyon cihazlarından sorumlu.  “Bu iş çok eğlenceli. Çünkü iki tane navigasyon cihazı var. Biri gerçek, diğeri de film için olan. Mesela Lorient’ten sadece 500 metre ileride seyir yaparken film navigasyon cihazı bizi 45 derece güney boylamında, Pasifik Okyanusu’nda gösteriyor.”

Özellikle fırtınalı havalarda seyir halinde çekim yapmanın ise gerçek bir savaş olduğunu söylüyor Riou. Çekimlerin ilk günlerini şöyle anlatıyor: “İlk gün rüzgar 37kt civarındaydı. Ve biz o sırada teknede çekim yapıyorduk. Ekip için çok acılı oldu. Çoğunun midesi bulandı, kustu. Açıkdenizde seyir yapmak, film çekimine çok uygun değil gibi görünüyor ama aslında sinema dünyasıyla ortak yönleri de var. Örneğin çalışma saatleri çok esnek ve belirsiz, ayrıca insan faktörü çok önemli. Yönetmen skipper, görüntü yönetmeni dümenci, asistanları da trimciler gibi.”


Film, kasım 2013’te gösterime girecek. Umarız Türkiye’de de…

10 Ekim 2012 Çarşamba

Vize yetişmeyince büyük fırsat da kaçtı



Geçtiğimiz günlerde, dünyanın en büyük match race etkinliği olan Alpari World Match Racing Tour’a (WMRT) davet edilen ve bu turda ilk kez Türkiye’yi temsil edecek takım olma şansını kazanan Koç Üniversitesi Yelken Takımı büyük bir talihsizlik sonucu yarışa katılamadı. Sebep vizenin yetişmemesiydi. Olay şöyle gelişti: 2-7 Ekim tarihleri arasında yapılan Bermuda ayağına davet edilen takım, vize için İngiliz Konsolosluğu’na  başvurdu. Konsolosluk takımın yaptığı tüm uyarılara ve davet mektubuna rağmen başvuruyu turistik vize kapsamında değerlendirdi. Takım bir yandan da Bermuda’daki organizasyon ekibiyle vizenin hızlıca çıkması için çabaladı ancak vize çıktığında yarış çoktan başlamıştı. Böylece ilk kez bir Türk takımına tanınan böylesine özel bir fırsat da kaçmış oldu.

İki yıl önce Team Turkuaz adıyla Türkiye’nin ilk match race takımı olarak kurulan, bu yaz başında Mustafa Koç’un desteğini alarak adı Koç Üniversitesi Yelken Takımı olarak değişen takım, sponsorluk sayesinde altı ülkede yarışma fırsatı buldu. Başka match race takımı olmadığından Türkiye’de düzenli antrenman yapma imkanı bulamayan takım, yurtdışındaki yarışlar sayesinde tecrübe kazandı. İstanbul’da da kulüpleri Fenerbahçe Yelken Şubesi’nin verdiği Platu 25’lerle tekne hakimiyetini geliştirdi. Takımdan Berk Can Biren, yaz başından bu yana yaptıklarını şöyle anlattı:



“Yurtdışı programımızın ilk ayağı Polonya oldu. Geçen yıl katıldığımız yurt dışı yarışlarında tanıştığımız ve dünya sıralamasında ilk 30’da yer alan Kryzstof Rosinski kendi tekneleriyle antreman yapmak için bizi ülkesine çağırmıştı, biz de maddi imkanımız olunca onun bu davetini değerlendirdik. Burada kaldığımız bir hafta boyunca hem dünya sıralamasında oldukça önemli bir yerde olan bir yarışçıyla kendimizi geliştirme hem de Türkiye’de pek antrenman fırsatı bulamadığımız asimetrik balonlu teknede çalışma fırsatımız oldu.


Polonya’dan sonraki durağımız İtalya’ydı. Burada talihsizlikler peşimizi bırakmadı. Önce ISAF Grade 4 yarış için gittiğimiz Ravenna’da katılımcı azlığından dolayı yarışın 5. kategoriye düştüğünü öğrendik. Daha sonra ise bize tekneleri tanımamız için sadece 15 dakika süre tanıdılar. İlk gün sabahı ise hava durumunda pazar günü fırtına verdiğinden o günkü yarış iptal oldu. Dolayısıyla sadece Cumartesi günü yarışabildik. Tekneyi tanımaya fırsat bulamadan başladığımız round robin’leri 1. ile aynı puanda 3. olarak tamamladık. Böylece İtalya maceramızı 3. olarak noktaladık.

Üçüncü yurt dışı durağımız ise Amerika, Oyster Bay oldu. Burada Oakcliff Sailing Center tarafından düzenlenen ilk iki günü klinik, diğer iki günü ise ISAF 3. kategori bir yarış olan Oakcliff Clinegatta’ya katıldık. Burada dünya sıralamasında 14. olan Will Tiller’ın antrenörlüğünde yeni match race manevraları öğrendik. Ayrıca burada kullanılan SM40 tipi match race tekneleri de bizim için oldukça güzel bir tecrübe oldu. Yarışa ise güzel başladık ve elde ettiğimiz sonuçlarla ilk gün sonunda yarı finale kalmaya hak kazandık, fakat ikinci gün istediğimiz gibi yarışamadık ve yarışı 4. olarak noktaladık.


Bir sonraki durağımız ise tekrar Polonya’ydı. Szczecin kentinde düzenlenen olan yarışa katıldık. İlk gün iki galibiyetle başladığımız yarışlarda dümencimiz Celal Tümşen’in yarış sırasında dizinin dönmesi sonucunda ufak bir sakatlık yaşadı. Sakatlığın ciddi olmasından endişelenen ekibimiz planlanandan iki  gün önce İstanbul’a döndü. Neyse ki sakatlık ciddi değildi.
Sırada Danimarka Gençler Şampiyonası vardı. Danimarka’da sonunda şeytanın bacağını kırdık ve bütün yarışlarımızı kazanarak birincilik kürsüsüne çıktık. Burada Fransa’daki Dünya Şampiyonası’na gelecek olan rakiplerimiz arasında sıralamada en yüksekte olan Martin Boidin’i geride bırakmamız da bizim için ayrıca bir moral oldu.

Favori ekiplerden biri olarak katıldığımız Nice’teki Üniversiteler Arası Dünya Şampiyonası’nda ise normal performansımızdan oldukça uzak bir yarış ortaya koyduk. Bizim bu kötü performansımıza ek olarak hatalı hakem kararları da eklenince ilk 4’ün çıktığı gruptan önümüzdeki rakiple aynı puanda 5. olarak noktaladık ve çeyrek finale çıkma hakkını elde edemedik.”


Koç Üniversitesi Yelken takımı geçtiğimiz günlerde de ISAF tarafından sürekli güncellenen dünya match race sıralamasında 65. sıraya kadar yükseldiğini öğrendi ve iki yıl önce koyduğu ilk 50 hedefine daha da yaklaştı.



9 Ekim 2012 Salı

Kıyılarımızı bize anlatan Yeni Zelandalı



Ege ve Akdeniz’i gezen yelkenli teknelerin neredeyse “kutsal kitabı” sayılan Türkiye ve Kıbrıs Deniz Kılavuzu’nun yazarı Rod Heikell. Otuz senedir iskandilini sallayıp notlar tutarak Akdeniz’i karış karış geziyor. Bugüne kadar 20 kitaba imza atan Yeni Zelandalı Heikell şimdilerde eşi Lu ile birlikte yemek kitabı hazırlıyor, bunun için Yunanistan sularında yelken açıyor. Naviga’dan Deniz Bora, Avrupalıların Doğu Akdeniz’in henüz farkında olmadığı günlerde Türkiye sularını dünyaya tanıtan, pek çok Türk denizcisiyle dostluklar kuran Rod Heikell ile nefis bir röportaj yaptı. İşte röportajdan bazı notlar. Tamamı Naviga’nın ekim sayısında.

·       Auckland Üniversitesi’nde tarih ve antropoloji eğitimi alıp akademik kariyeri için İngiltere’ye geçmiş. Deniz aklını çelip, onu masadan uzaklaştırdığında 20’lerinin başındaymış. Uzun seyirler yapabilmek, daha fazla denizde olabilmek için uzun yıllar mütevazı bir hayat sürmüş. Kitaplardan, haritalardan para kazanmaya başlamadan önce basit işler yaparak, mesela bisküvi fabrikasında gece vardiyasında ve tabii charter işinde çalışarak çarkı döndürmeye devam etmiş. Şimdi yılın yarısında denizde yaşıyor ve bilgi topluyor, yarısında Londra’daki evinde eşiyle kitaplar, haritalar üzerinde çalışıyor.

·       Rod Heikel’ın ilk teknesi Roulette, altı metrelik kontrplak bir yelkenli. Akdeniz’e ilk defa onunla 1976-77’de inmiş. Sonrasında her fırsatta soluğu Akdeniz’de alan Heikell elbette başka denizlerin tuzunu da tatmış. Kanarya Adaları, Cabo Verde, Jamaica, Haiti, Dominik Cumhuriyeti, Florida, Azorlar bunlardan bazıları.


·       Heikell uzun yıllar tek başına, kimi geçişler için mürettebat alarak devam etmiş seyirlerine. Eşi Lu ile de bu sayede tanışmış. “1999’da, Azor Adaları’nda bir önceki teknem Cheoy Lee Pedrick (10,80 metre) için mürettebat ararken Lu’yu buldum. ‘Tam zamanlı’ mürettebat olması için onu 2001’de ikna edebildim. 2004’te, bir Atlantik geçişinden sonra Antigua’da evlendik.” Heikell çiftinin çocukları yok, “Sadece teknemiz Skylax!” diyor Rod Heikell.

 ·       “Eğer Yeni Zelandalıysanız, bir yerlere gitmek için çok ciddi mesafeler kaydetmek durumundasınız. Akdeniz’in en sevdiğim yanı farklı ülkelere, kültürlere birkaç saat içinde dahi ulaşabilmeniz. Akdeniz havzasında ülkeler birbirine bitişik. Daha az seyirlerle, tümüyle farklı ülkelere gidiyorsunuz; diller, kültürler değişiyor. Doğu Akdeniz ise birçok açıdan benim manevi evim.”   


·       Yeni Zelanda, İngiltere’den üç kat daha büyük ama nüfusu sadece 4 milyon olan bir ülke. Doğası güçlü, haliyle bolca doğal ve vahşi  yaşam alanı var. “Bir de çok koyun var” diyor Heilkell. Ancak sadece çılgınların deniz yoluyla bir yerlere varabileceği uzaklıkta olması ve sert deniz koşulları yüzünden denizci bir ülke olmasına rağmen kıyı denizciliği hakim Yeni Zelanda’ya. “Ana seyir bölgesi Hauraki Körfezi, Auckland ve çevresi... Kuzeyde Adalar Körfezi’ne uzanıyor. Buraların dışında da güzel seyir bölgeleri var ama denizle güçlü ilişkileri olmasına rağmen Kiwi’ler genelde küçük tekneleri tercih ediyorlar, bunları da limanlarda, kıyılarda kullanıyorlar.”

·       Yılın altı ayını denizde geçiren Heikell çifti Londra’daki evlerinde yaşadıkları altı ayı ise bolca okuma ve araştırmayla geçiriyorlar. “Evimiz duvardan duvara kitap dolu. Yaz boyunca topladığımız bütün notları ve planları, kışın Londra’da yazıyoruz, yeniden çiziyoruz. Şimdilerde daha keskin bir ölçüm için bir golf mesafe ölçerden de yararlanmamıza rağmen, yazın çizdiğimiz tüm planlar, temel ölçümleme sistemleriyle yaptığımız el çizimleri. Skylax’ın derinlik ölçerini kullanmanın yanı sıra dingiyle dolaşıp elektronik el derinlik ölçeriyle de ölçüm yapıyoruz. Çoğunlukla, el yapımı klasik iskandilimizi de kullanıyoruz.”