Hani derler ya ‘şu hayatta hedeflerine
ulaşmak istiyorsan ne istediğini bileceksin’ diye. Dünyanın en iyi yelken
yarışçılarından biri olarak gösterilen Mike Sanderson bunun canlı örneklerinden
biri. Sanderson, hayatı boyunca tüm kararlarını yelken aşkına almış, bir kez
olsun arkasına dönüp bakmamış.
Naviga’nın Ağustos sayısında
yayınlanan Mike Sanderson röportajım... Dergide okuyamayanlar için.
Mike Sanderson’ın 42 yıllık
hayatına sığdırdığı başarıların altında yatanlara bakmak için psikiyatristlerin
dediği gibi önce başarılı yelkencinin ‘çocukluğuna inmek gerek’. Bir kere yelkencilik bir Yeni Zelandalı olarak onun
kanında var. Doğduğu günden itibaren, kıta/ada çocuğu olarak kendi vatanından
çıkan ‘büyük yelkenci abilerinin’ hikayelerini dinleyerek büyümüş. Hal böyle
olunca Mike Sanderson, altı yaşındayken suya düşmüş. O yaşlardaki ruh durumunu “Resmen
teknelere takıntılıydım” diyerek özetleyen Sanderson, He Bee Gee Bee isimli
dingisiyle optimiste başladı. Dingi sınıflarında bir çok birincilik kazandı. Aklı
fikri yelkendeydi. 17 yaşına geldiğinde artık yelkencilik o kadar ağır basmıştı
ki eğitimini yarıda bıraktı ve North Sails’de çalışmaya başladı. Hayallerini
süsleyen Volvo Ocean Race ve America’s Cup’ın kapıları ise 1992 yılında Elliott
5.9 sınıfında kazandığı ülke birinciliğinin ardından açıldı. İlk Volvo Ocean
Race deneyimini kazandığı keç tipi NZ Endeavour’a adım attığında daha 22
yaşındaydı. Yarışın sonunda Kiwi’ler kupayı adalarına götürmeyi başarmıştı. Bu,
Sanderson’ın yelken kariyerinin de dönüm noktası oldu. Ardından America’s Cup
kampanyaları, solo transat yarışları takip etti. 2005 yılında 34 yaşındayken üçüncü
kez girdiği Volvo Ocean Race’te, takımı ABN AMRO One’la yarış tarihinin en
büyük başarılarına imza attı. İkinci kez birinci olarak yarış tarihinin kupa
kazanan en genç skipper’ı oldu. 2003’te ‘dünyanın en hızlı tek gövdeli teknesi’
Mari Cha IV ile Atlantik’i altı günde geçti ve bir rekoru daha başarı hanesine
ekledi. Mike Sanderson, belki de yelken
kariyerinin en büyük şanssızlığını ise iki yıl önce katıldığı Volvo Ocean
Race’te yaşadı. Team Sanya’nın skipper’lığını üstlenen Sanderson, teknesinde
arka arkaya gelen hasarlara rağmen sonuna kadar direndi ancak sonlara doğru yarıştan
çekilmek zorunda kaldı.
Bunlar Mike Sanderson’ın hayatının
dönüm noktaları ve başarılarından sadece birkaçı. Hepsini anlatmak için sayfalar
gerek. Yetenekli yelkenci halen farklı ülkelerde katıldığı yarışların yanı sıra
Doyle Sails’in Yeni Zelanda temsilciliğini yürütüyor. İngilizlerin en başarılı
kadın yelkencilerinden biri olan Emma Richards’la evlenen üç çocuk babası
Sanderson, Bosphorus Cup’ta yarışmak üzere İstanbul’daydı. Uludağ Premium’un sponsorluğundaki
Civata teknesinde yarışan Sanderson
Naviga’nın sorularını yanıtladı.
Gördüğümüz kadarıyla yelkencilik Yeni Zelandalılar için neredeyse
milli bir spor. Siz de altı yaşındayken başlamışsınız. Bu sizin seçiminiz miydi?
Evet doğru, yelkencilik Yeni
Zelanda’da çok ciddiye alınan ve yaygın bir spor. Ayrıca çok önemli bir tarihe
sahip. Dünyanın en iyi yelkencileri Sir Peter Blake, Russell Coutts ve Grant
Dalton da ulusal kahramanlarımız. Ben de her Yeni Zelandalı gibi bu isimlerin
kahramanlık hikayelerini dinleyerek ve okuyarak büyüdüm. Küçüklüğümden beri en
büyük hayalim bir gün onlar gibi büyük bir denizci olmaktı. O yüzden yarıştığım
her sınıfta tek bir hedefim vardı.
Yelken uğruna 17 yaşındayken eğitiminizi bıraktınız ve North Sails’de
çalışmaya başladınız. Bu karardan dolayı hiç pişman oldunuz mu?
Bir kez bile pişman olmadım, asla.
Dediğim gibi yolun en başından beri çok net bir hedefim vardı ve hayatım
boyunca tüm kararlarımı bu doğrultuda verdim. Aldığım bu doğru kararlardan
dolayı da şu an çok mutluyum. Hiçbir zaman dönüp arkama bakmadım.
Dingilerle başlayan yelken kariyerinizde birçok başarı var. Ancak
ülkenizi olimpiyatlarda hiç temsil etmediniz. İster miydiniz?
İlginç bir şekilde hedefimde her
zaman Volvo Ocean Race ve America’s Cup’ta yarışmak vardı. Olimpiyatlar her
zaman bu ikisinden sonra gelmişti. Ancak tabii ki olimpiyatlarda da yarışmayı
isterdim. Ama diğer iki hayalimi fazlasıyla gerçekleştirdiğim için şanslı olduğumu
düşünüyorum.
İlk Volvo Ocean Race’e katılımınız 1993 yılında 22 yaşındayken NZ Endeavour
teknesiyle oldu. Takıma nasıl dahil oldunuz?
Benim için büyük bir şanstı. 1993 Volvo
Ocean Race’ten hemen önce Ulusal Elliott 5.9 Şampiyonası’nda birinci olmuştum. O
sırada Volvo Ocean Race’te yarışacak Yeni Zelanda takımı için yetenekli yelkenciler
aranıyordu. Bu arada takımı oluşturan isimlerden Murray Ross’la tanışmıştım.
Kısa süre önce kazandığım ulusal başarının da verdiği güvenle Ross’a takıma
katılmak istediğimi söyledim. O da beni Grant Dalton’la tanıştırdı ve kabul
edildim.
Üçüncü Volvo Ocean Race deneyiminiz 2005-2006 yarışında ABN AMRO One’da
skipper olaraktı. O yarışta dokuz ayağın altısında ve yedi koyiçi yarışın
beşinde birinci olarak deyim yerindeyse destan yazdınız. Üzerine bir de hız
rekoru kırdınız. Bu başarının sırrı neydi?
İnanın bana sır diye
söyleyebileceğim bir şey yok. Çünkü gerçek bir sırrı yok. ABN AMRO One harika
yelkencilerden oluşan harika bir takımdı. Ve harika bir sponsorun desteğiyle
yaratılan harika bir tekneydi. Sırrı belki de tüm bunların birleşimiydi. Biz takım
olarak sadece iyi yelken yaptık.
Son Volvo Ocean Race’te skipper’ı olduğunuz Team Sanya’nın peşini ise
şanssızlıklar bırakmadı. Yarış süresince teknede birçok hasar meydana geldi ve
en sonunda çekilmek zorunda kaldınız. Bu yarışta iki kez kupa kaldırmış
yelkenci olarak sonuç sizin için hayal kırıklığı olmalı.
Evet bir hayal kırıklığı
yarattığını söyleyebilirim ama tam olarak değil. Çünkü Team Sanya’yla anlaşma
imzalarken zaten kazanmak gibi büyük bir iddiamız yoktu. Projenin hedefi Çin’in
de okyanus yarışçısı bir ulus olduğunu
göstermekti. Teklifi kabul etmeden önce büyük resme bakmıştım ve neler
başarabileceğimizi az çok kestirmiştim. Benim için başarı, daha önce kimsenin
yapamadığını gerçekleştirmek. Biliyorsunuz teknemiz bir önceki Volvo Ocean
Race’te Telefonica Blue’nun yarıştığı VO70’ti. Tekneyi satın almadan önce ciddi
bir taramadan geçirmiştik ve tekneyi inceleyen kişi bunun, bugüne kadar inşa
edilmiş en iyi VO70 olduğunu söylemişti. Ancak dediğim gibi ben, en başından
beri diğerlerine karşı eşit seviyede şansa sahip olmamamıza rağmen vermek
zorunda olacağımız mücadele fikrini sevmiştim. Evet, sonuç güzel değildi bizim
için ama ekibin tüm bu zor koşullara rağmen son gücüne kadar mücadele etmesi
beni çok gururlandırdı.
Ufukta yeni bir Volvo Ocean Race kampanyası görünüyor mu?
Şu an için kesin bir şey yok. Kim bilir,
belki bir gün yeniden olur.
Bu yarışı iki kez kazanmış bir yelkenci olarak bir ekibin
kazanabilmesi için hangi özelliklere sahip olması gerekiyor sizce?
Volvo Ocean Race aslında
teknelerin değil insanların yarışı. Her zaman söylediğim gibi hızlı yelkenciler
teknenin hızlı yelken yapmasını sağlar. Geriye dönüp baktığımda ABN AMRO One’ın
kazanmak için en başından beri çok şanslı olduğunu söyleyebilirim çünkü ekip
tamamen birincilik amacıyla bir tekne yapmıştı. Ayrıca bu yarışta insanlar tek
bir amaç için bir araya geliyor ve kafalarında tek bir amaç var. Ancak hedefler
konusunda da gerçekçi olmak gerekiyor.
Volvo Ocean Race’te one design’a geçme konusunda ve yeni VO65’ler
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence dünya pazarı ve bu yarışta
katılımın artması için çok doğru bir karar. Umarız herkesin ekonomik koşulları
bunu kaldırabilir ve gerçek bir Grand Prix keyfini yeniden tadarız. Yeni
tekneler bence harika ancak asla VO70’ler kadar havalı ve kaliteli
olamayacaklar.
Daha önce dört kez America’s Cup’ta yarıştınız ancak daha sonra
bıraktınız. Bu kararınızda yarışın çok gövdelilere geçmesinin rolü var mı? Yarışın
ileride bir gün yeniden tek gövdelilere döneceğini düşünüyor musunuz?
America’s Cup son tartışmalarla
birlikte tam bir kaos halini aldı. Bana göre bu haliyle dünyanın bugünkü
ekonomik koşulları için fazlasıyla cüretkar ve maceraperest bir format. Ancak
bir yandan da tekne modelinin yanlış olduğunu söyleyemeyeceğim. Bence AC72’ler
inanılmaz. Yarış teknelerinde yeni teknolojilere aşık bir insan olarak farklı
bir şey söylemem de beklenemez. Dolayısıyla kişisel olarak bu dev katamaranlara
bayıldığımı belirtebilirim. Ancak America’s Cup’a uygun diyemeyeceğim. Bence
sorun zamanlamanın yanlış olması. Teknelere evet ama kesinlikle şu an için
uygun değil.
ABN AMRO One ya da diğer ismiyle Black Betty, iki Türk yelkenci
tarafından satın alındı ve artık burada yarışacak. Tekne hakkındaki eski
haberlerde ‘Mike Sanderson ve ekibinin elinde gerçek bir silaha dönüştüğü’
söyleniyordu. Eski skipper’ı olarak ekibe ne önerirsiniz?
Black Betty gerçekten iyi bir
teknedir. Birlikte inanılmaz başarılara imza attık. VO70’lerin ilklerinden.
Yıllar sonra yeniden yarışacağını görmek benim için büyük mutluluk. Black
Betty’nin yeni sahiplerine öncelikle teknenin gerçekten iyice elden geçtiğine
emin olmalarını öneririm. Çünkü onu en son gördüğümde ne kadar kötü bakıldığına
üzülerek şahit olmuştum. Yeniden çok iyi yarışlar çıkaracağına eminim.
Yarış kampanyalarınız esnasında yarışacağınız teknenizin üretimi
aşamasına da dahil oluyor musunuz? Doyle Yelken çalışanı olarak yelken
tasarımlarıyla da ilgileniyor musunuz?
Kesinlikle. Her ikisinde de üretim
aşamasına dahil oluyorum. Bir yarışı kazanmanın en doğru yolu daha hızlı
tekneyi tasarlayarak üretmekten geçiyor. Başarının yüzde 50’si iyi bir tekneye
aittir. O yüzden yarışçılığın bu yüzüne de dahil olmayı seviyorum.
Farklı model teknelerde birçok farklı yarışa katıldınız, çok yönlü bir
yelken yarışçısısınız. Mari Cha IV gibi büyük bir teknede yarışmak nasıl bir
şeydi?
Ekibe Mari Cha III sırasında,
tasarım proje müdürü Jef D’etiveaud aracılığıyla 1999 yılında katıldım.
Birlikte Sydney Hobart, Millenium Cup gibi yarışlara katıldık ve rekorlar
kırdık. Sonra daha iddialı bir şeyler yapma arayışına girdik ve Mari Cha IV
doğdu. Teknenin üretimi sırasında ben America’s Cup’ta Oracle BMW’da
yarışıyordum. Mari Cha IV, çok büyük bir projeydi. Dünyanın en hızlı tek
gövdeli teknesi olarak üretildi ve 10 milyon dolarlık bütçeye sahipti. 42
metrelik karbon gövdeli teknenin 45 metre uzunluğunda iki direği vardı ve 40
knot hıza ulaşıyordu. Mari Cha IV’le 2003’te Atlantik’i altı günde geçerek
dünya rekoru kırdık. 24 saatte 525 deniz mili aşarak hız rekoruna imza attık. Hem
ekip hem de sponsorumuz çok iyiydi ve çok başarılı olduk. Büyük bir teknede
yarışma konusuna gelince... Böyle bir görev, iyi rüzgârı yakalamayı becermekten
daha çok iyi bir yöneticilik deneyimi gerektiriyor bence.
Bir kez daha böyle bir projede yer almak ister misiniz?
Kesinlikle çok isterim. Hatta
buradan, Mari Cha V için çalışmalara başladığımızı da söyleyebilirim.
Eşiniz Emma Richards da sizin gibi tutkulu bir yelkenci. Hala yelkene
devam ediyor mu? Evinizin kaptanı kim?
Emma profesyonel bir yelkenci. Dünyanın
etrafını en genç yaşta tek başına yelkenle dolaşan ilk İngiliz kadın. O da
benim gibi yelkene tutkun. Evlenme kararımızı ABN AMRO One kampanyasından hemen
önce almıştık. Düğünümüzü de o yarış esnasında, durak şehirlerden biri olan
Isle of Wight’ta yapmıştık. Yani bekar başladığım yarışı evli bitirmiştim. Emma
çocuklar doğduktan sonra profesyonel yelkencilikten emekliye ayrıldı, artık
profesyonel bir anne. Üç çocuğumuza bakıyor. Aslında evimizin kaptanı o
diyebilirim.
Dünyanın en iyi yelken yarışçılarından birisiniz ancak ailenizle
tatilinizi motoryatınızda geçiriyorsunuz. Neden özel hayatınızda motoryatı
tercih ettiniz?
Öncelikle güzel sözleriniz için
çok teşekkürler. Ben sadece suda olmayı seviyorum. Üç tane küçük çocuğumuz var
ve motoryat Yeni Zelanda kıyılarını gezerken güvenlik açısından bizim için daha
iyi. Ancak bir gün eşim ve çocuklarla birlikte yelkenli tekneyle dünyayı
dolaşmayı planlıyorum. Ailemi de Türkiye’ye getirmeyi çok istiyorum.