4 Kasım 2014 Salı

‘Açık deniz yarışı bağımlılık yaptı’


Tarihinin en şiddetli fırtınasını yaşayan Rolex Middle Sea Race’te Keyif 60 ekibinin gitmeden önce hazırlıklarını ve yarıştaki maceralarını buradan paylaşmıştım. Ancak yarışın startından sadece birkaç gün önce –kutsal iletişim aracı Facebook sayesinde- Malta’da bir Türk yelkencinin daha olduğunu sürpriz bir şekilde öğrenmiştim. Kafayı gerçek bir açık deniz yarışına katılmaya takan J-Shaker’ın eski dümencisi ve Sabancı Üniversitesi öğrencilerinden Enes Çaylak ne yapmış ne etmiş Rolex Middle Sea Race’teki bir takıma girmeyi başarmıştı. Enes’in yarışa dahil olma hikayesi ve çabası oldukça ilginç ve hatta takdire değer. Söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla Volvo Ocean Race’te ilk kez Türk markasının, Team Alvimedica’nın yer almasının verdiği cesaretle bu yarışa katılan Enes Çaylak’ın hedefi belli. Neyse sözü Enes’e bırakalım.

Ne zamandır yelken yapıyorsun? Bu aralar hangi teknede yarışıyorsun?
Yelkene 10 yaşındayken Kocaeli, Karamürsel'de başladım. İlk gün kulübe zorla gönderilmeme rağmen denemem için dümen tuttuktan sonra bir daha bırakamadım. Üniversiteye başlayana dek centerboard sınıflarında (Optimist, Laser, Pirat) yarıştım. Üniversite esnasında sportboat ve yat sınıflarına geçtim. Geçtiğimiz senelerde sportboat sınıfında Sabancı Üniversitesi’ni temsilen birçok yarışa katıldık. Geçtiğimiz bir yıl boyunca IRC 1 sınıfında yarışan Shaker teknesinin dümencilik görevini üstlenerek sınıfımızın en genç dümencisi olarak yarıştım. Gençlerden oluşan bir ekiple yat yarışlarının yaş ortalamasını düşürürken tecrübe eksikliğini hırs ve istek ile karşılamaya çalıştık, kış döneminde aralıksız antreman yaptık. Ancak takımla yolumuz ayrıldı. Bu sebepten şu an bir ekibe dahil değilim.

Neden Rolex Middle Sea Race'e katıldın?  
Rolex Middle Sea Race'e hep Shaker ve ekibi ile katılmayı hayal etmiştim. Bu yarış Akdeniz'in en büyük yarışlarından biri, 606 millik bir yarış olarak start noktası olan Malta'nın Türkiye'ye yakın olması bu hayali gerçekçi kılıyordu. Türkiye'de malesef en büyük uzun soluklu yarış Güney Yarışı ama o da 300 mil sonunda mola veriyor. Sanırım Sığacık’ta bir şamandırayı dönüp İstanbul'a dönelim dense kimse bu işe kalkışmaz. Dönüşün orsa olduğunu saymazsak aynı mesafe aslında. Dolayısıyla gerçek bir açıkdeniz tecrübesi edinmek istedim. İnternetten takip ettiğimiz kadarıyla bilgi sahibiydik ama bu meydan okumanın içine girmek çok farklı olacaktı.


Yarıştığın tekneyi nasıl buldun?
Temmuz itibariyle üniversite hayatının sonuna gelince ciddi bir vaktim oluştu. Sanırım listemden birkaç madde gerçekleştirmenin vakti geldi dedim. Bu yarışa giren veya giren bir ekibi tanıyabileceğini düşündüğüm herkese mailler attım, telefonlar açtım. Her kanaldan şansımı denedim. Murat Sussa ile bir gün marinada karşılaşınca o bana iletişim kurabileceğim bir isim verdi. Malta'lı bir ekip, tekne sahibi ile görüştüm. O da ekip bulma konusunda yardımcı olacabileceğini söyledi. Ben vize için zaten başvuruda bulunmuştum. Daha herhangi bir ekip ile sözleşmemişken yarıştan bir hafta önce atlayıp uçağa gittim. Havaalanında bile Rolex tişörtlü birini görüp numaramı verdim. Pontonlarda insanlara yardımcı olup çevre edindim. Bir gün antremana çıkacak ama eksiği olan ekiplere antrenman yapmaları için denize çıkarken katıldım, karaya bağlanmadan Liquigas Xplane teknesine atladım. Ekiple iyi anlaştık, bana ekibe katılmak için teklifte bulundular. Bir süre daha şansımı zorladım çünkü bir ekipten daha teklif gelmişti. Ancak genç ekibin daha hırslı olacağına inanarak Xplane ekibine katıldım.

Yarış nasıl geçti? Ekip nasıldı?  
Yarış tek kelime ile zordu. Starttan 12 saat sonra hava çok hafifledi. Arada küçük artışlar harici üç gün boyunca çok hafif havalarda yarıştık. 24 saatte 30 mili aşamadığımız oldu. Sonrasında da çok hızlı bir artışla kendimizi fırtınanın içinde bulduk. Yarışın ikinci günü doğum günüme denk geliyordu, yanlış tercihten dolayı kendimizi yarışın başında filonun kuyruğunda bulduk.  Sonraki gece Messina Boğazı’nda ve sonrasında çok doğru kararlar aldık ve bir gecede 100 tekne geçtik. Sabaha karşı Stromboli yanardağının lavlarını seyrederken vardiya devraldığımda hayatta en mutlu anlarımdan birini yaşıyordum.

Sonraki günler 1-2 knot rüzgarlarla akıntıyı kullanıp doğru yelken ve sağanak kovalamakla geçti ta ki Sicilya'nın batısındaki Palermo'ya yaklaşana kadar. O noktada hava her vardiya değişiminde ciddi kuvvet arttırıyordu. Cenova küçültme ve camadanlar arka arkaya geldi. Sicilya'nın 60 mil güneyindeki Pantelleria Adası’na giderken 90-100 TWA ile seyretmek zorunda kaldık. Dalgalar 6-7 metreye ulaşmıştı, kendimizi bir anda hayatta kalma modunda bulduk. Dalgaların büyük olmasının yanında kırık olması en büyük sıkıntıydı. Fırtınanın uzun sürmesi dalgaları oldukça büyütmüştü. Dalgalar yelkenlerde patlamaya başlamıştı derken oldukça küçültülmüş haldeki cenovamız yırtıldı. Fırtına floğu derken iki dakika içinde başka bir dalga üzerimize kırılınca tekne 90 dereceden fazla yattı. Güvertede bulunan iki kişiden biri olarak suya düşerken lifeline bizi kurtardı. Hızla yatan teknede suyun içine giren lumbozlar basınçla patladı ve teknenin içine su dolmaya başladı. Ekibin içeride uyuyan kısmı üstüste ve neredeyse tavanda uyandı. Uykudan suyun içinde kalkınca küçük korku anları yaşandı. Teknedeki her şey her yerde ve sırılsıklamdı. Elektrik arızaları başladı. Skipper'ımız teknenin sugeçirmez bütünlüğünün bozulduğu ve seyir emniyetinin riske girdiğini düşünerek yarışı terk etme kararı aldı. Aynı anda İtalyan sahil güvenliği gemiler dahil herkese en yakın limana girme çağrısı yapıyordu. Yardım çağrılarına yetişilemeyince yarış iptal oldu anonsu bile yapıldı. Biz de Pantelleria Adası’nın güneyine gidip demir attık ve tekneyi toparladık. Keyif 60 ekibini merak ettim ama anonslara bir cevap alamamıştım, bir saat sonra onlar da yanımıza sağ salim demir atınca rahatladım. Arkasından Pantelleria'daki bir balıkçı barınağına sığındık.

Yarışın başlarında tabii birbirimizi çok tanımamamızdan ötürü ciddi görevler üstlenmedim. Fakat stres seviyesi artınca dümen tutma şansım oldu, ekip benim tekne hızlarımdan ve açılarımdan memnun olunca kendi vardiyamda çoğunlukla dümen tuttum kalan zamanlarda da trim ile uğraştım.


Bu deneyim sana ne kazandırdı?
Kişisel olarak değerlendirirsem, bu tahmin ettiğimden çok daha büyük bir macera ve çok daha ciddiyet isteyen bir işmiş. Fırtına esnasında bile daha hızlı gitmeye odaklıydım ancak bunun doğru olmadığını, vitesi doğru yerde küçültmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Onun dışında beslenme ve uyku çok önemli çünkü üçüncü günden sonra ciddi yorgunluk belirtileri başlıyor. Düzgün beslenme ve uyku olmazsa vücut kendini kapatabiliyor. Dalgalar büyüdükten sonra kıç kamaralarda uyurken üste çarpıp geri düşerken uyumak da zorlaşıyor. 

Rolex Middle Sea Race gibi başka yarışlara da katılmayı düşünüyor musun?
Sanırım bu bağımlılık yapıyor. Döner dönmez başka büyük yarışların tarihlerini kontrol ettim. Aslında hedefim tüm klasik açık deniz yarışlarını tamamlamak. Ve bunları tamamlayan en genç Türk yelkenci olmak. Yarışı bitiremedik malesef ama sanırım 600 millik açık deniz yarışına katılan en genç Türk yelkenci oldum. Bunun yanında doublehanded (iki kişilik ekip) yarışmak da çok ilginç geliyor. Bir gün böyle bir yarışa girmeyi de kafaya koydum. Bakalım belki de yolun sonu bizi bir gün Alicante'ye götürür :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder