Tarihinin en şiddetli fırtınasını yaşayan Rolex Middle Sea
Race’te Keyif 60 ekibinin gitmeden önce hazırlıklarını ve yarıştaki maceralarını
buradan paylaşmıştım. Ancak yarışın startından sadece birkaç gün önce –kutsal iletişim
aracı Facebook sayesinde- Malta’da bir Türk yelkencinin daha olduğunu sürpriz
bir şekilde öğrenmiştim. Kafayı gerçek bir açık deniz yarışına katılmaya takan J-Shaker’ın
eski dümencisi ve Sabancı Üniversitesi öğrencilerinden Enes Çaylak ne yapmış ne
etmiş Rolex Middle Sea Race’teki bir takıma girmeyi başarmıştı. Enes’in yarışa
dahil olma hikayesi ve çabası oldukça ilginç ve hatta takdire değer.
Söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla Volvo Ocean Race’te ilk kez Türk
markasının, Team Alvimedica’nın yer almasının verdiği cesaretle bu yarışa
katılan Enes Çaylak’ın hedefi belli. Neyse sözü Enes’e bırakalım.
Ne zamandır yelken
yapıyorsun? Bu aralar hangi teknede yarışıyorsun?
Yelkene 10 yaşındayken Kocaeli, Karamürsel'de başladım. İlk
gün kulübe zorla gönderilmeme rağmen denemem için dümen tuttuktan sonra bir
daha bırakamadım. Üniversiteye başlayana dek centerboard sınıflarında
(Optimist, Laser, Pirat) yarıştım. Üniversite esnasında sportboat ve yat
sınıflarına geçtim. Geçtiğimiz senelerde sportboat sınıfında Sabancı
Üniversitesi’ni temsilen birçok yarışa katıldık. Geçtiğimiz bir yıl boyunca IRC
1 sınıfında yarışan Shaker teknesinin dümencilik görevini üstlenerek sınıfımızın
en genç dümencisi olarak yarıştım. Gençlerden oluşan bir ekiple yat
yarışlarının yaş ortalamasını düşürürken tecrübe eksikliğini hırs ve istek ile
karşılamaya çalıştık, kış döneminde aralıksız antreman yaptık. Ancak takımla
yolumuz ayrıldı. Bu sebepten şu an bir ekibe dahil değilim.
Neden Rolex Middle Sea Race'e katıldın?
Rolex Middle Sea Race'e hep Shaker ve ekibi ile katılmayı
hayal etmiştim. Bu yarış Akdeniz'in en büyük yarışlarından biri, 606 millik bir
yarış olarak start noktası olan Malta'nın Türkiye'ye yakın olması bu hayali
gerçekçi kılıyordu. Türkiye'de malesef en
büyük uzun soluklu yarış Güney Yarışı ama o da 300 mil sonunda mola veriyor.
Sanırım Sığacık’ta bir şamandırayı dönüp İstanbul'a dönelim dense kimse bu işe
kalkışmaz. Dönüşün orsa olduğunu saymazsak aynı mesafe aslında. Dolayısıyla
gerçek bir açıkdeniz tecrübesi edinmek istedim. İnternetten takip ettiğimiz
kadarıyla bilgi sahibiydik ama bu meydan okumanın içine girmek çok farklı
olacaktı.
Yarıştığın tekneyi nasıl buldun?
Temmuz itibariyle üniversite hayatının sonuna gelince ciddi
bir vaktim oluştu. Sanırım listemden birkaç madde gerçekleştirmenin vakti geldi
dedim. Bu yarışa giren veya giren bir ekibi tanıyabileceğini düşündüğüm herkese
mailler attım, telefonlar açtım. Her kanaldan şansımı denedim. Murat Sussa ile
bir gün marinada karşılaşınca o bana iletişim kurabileceğim bir isim verdi. Malta'lı
bir ekip, tekne sahibi ile görüştüm. O da ekip bulma konusunda yardımcı
olacabileceğini söyledi. Ben vize için zaten başvuruda bulunmuştum. Daha
herhangi bir ekip ile sözleşmemişken yarıştan bir hafta önce atlayıp uçağa
gittim. Havaalanında bile Rolex tişörtlü birini görüp numaramı verdim.
Pontonlarda insanlara yardımcı olup çevre edindim. Bir gün antremana çıkacak
ama eksiği olan ekiplere antrenman yapmaları için denize çıkarken katıldım,
karaya bağlanmadan Liquigas Xplane teknesine atladım. Ekiple iyi anlaştık, bana
ekibe katılmak için teklifte bulundular. Bir süre daha şansımı zorladım çünkü bir
ekipten daha teklif gelmişti. Ancak genç ekibin daha hırslı olacağına inanarak Xplane
ekibine katıldım.
Yarış nasıl geçti?
Ekip nasıldı?
Yarış tek kelime ile zordu. Starttan 12 saat sonra hava çok
hafifledi. Arada küçük artışlar harici üç gün boyunca çok hafif havalarda
yarıştık. 24 saatte 30 mili aşamadığımız oldu. Sonrasında da çok hızlı bir
artışla kendimizi fırtınanın içinde bulduk. Yarışın ikinci günü doğum günüme
denk geliyordu, yanlış tercihten dolayı kendimizi yarışın başında filonun
kuyruğunda bulduk. Sonraki gece Messina Boğazı’nda
ve sonrasında çok doğru kararlar aldık ve bir gecede 100 tekne geçtik. Sabaha
karşı Stromboli yanardağının lavlarını seyrederken vardiya devraldığımda
hayatta en mutlu anlarımdan birini yaşıyordum.
Sonraki günler 1-2 knot rüzgarlarla akıntıyı kullanıp doğru
yelken ve sağanak kovalamakla geçti ta ki Sicilya'nın batısındaki Palermo'ya
yaklaşana kadar. O noktada hava her vardiya değişiminde ciddi kuvvet
arttırıyordu. Cenova küçültme ve camadanlar arka arkaya geldi. Sicilya'nın 60
mil güneyindeki Pantelleria Adası’na giderken 90-100 TWA ile seyretmek zorunda
kaldık. Dalgalar 6-7 metreye ulaşmıştı, kendimizi bir anda hayatta kalma
modunda bulduk. Dalgaların büyük olmasının yanında kırık olması en büyük
sıkıntıydı. Fırtınanın uzun sürmesi dalgaları oldukça büyütmüştü. Dalgalar
yelkenlerde patlamaya başlamıştı derken oldukça küçültülmüş haldeki cenovamız yırtıldı.
Fırtına floğu derken iki dakika içinde başka bir dalga üzerimize kırılınca
tekne 90 dereceden fazla yattı. Güvertede bulunan iki kişiden biri olarak suya
düşerken lifeline bizi kurtardı. Hızla yatan teknede suyun içine giren
lumbozlar basınçla patladı ve teknenin içine su dolmaya başladı. Ekibin içeride
uyuyan kısmı üstüste ve neredeyse tavanda uyandı. Uykudan suyun içinde kalkınca
küçük korku anları yaşandı. Teknedeki her şey her yerde ve sırılsıklamdı.
Elektrik arızaları başladı. Skipper'ımız teknenin sugeçirmez bütünlüğünün
bozulduğu ve seyir emniyetinin riske girdiğini düşünerek yarışı terk etme
kararı aldı. Aynı anda İtalyan sahil güvenliği gemiler dahil herkese en yakın
limana girme çağrısı yapıyordu. Yardım çağrılarına yetişilemeyince yarış iptal
oldu anonsu bile yapıldı. Biz de Pantelleria Adası’nın güneyine gidip demir
attık ve tekneyi toparladık. Keyif 60 ekibini merak ettim ama anonslara bir
cevap alamamıştım, bir saat sonra onlar da yanımıza sağ salim demir atınca
rahatladım. Arkasından Pantelleria'daki bir balıkçı barınağına sığındık.
Yarışın başlarında tabii birbirimizi çok tanımamamızdan
ötürü ciddi görevler üstlenmedim. Fakat stres seviyesi artınca dümen tutma
şansım oldu, ekip benim tekne hızlarımdan ve açılarımdan memnun olunca kendi
vardiyamda çoğunlukla dümen tuttum kalan zamanlarda da trim ile uğraştım.
Bu deneyim sana ne
kazandırdı?
Kişisel olarak değerlendirirsem, bu tahmin ettiğimden çok
daha büyük bir macera ve çok daha ciddiyet isteyen bir işmiş. Fırtına esnasında
bile daha hızlı gitmeye odaklıydım ancak bunun doğru olmadığını, vitesi doğru
yerde küçültmenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Onun dışında beslenme ve
uyku çok önemli çünkü üçüncü günden sonra ciddi yorgunluk belirtileri başlıyor.
Düzgün beslenme ve uyku olmazsa vücut kendini kapatabiliyor. Dalgalar
büyüdükten sonra kıç kamaralarda uyurken üste çarpıp geri düşerken uyumak da zorlaşıyor.
Rolex Middle Sea Race
gibi başka yarışlara da katılmayı düşünüyor musun?
Sanırım bu bağımlılık yapıyor. Döner dönmez başka büyük
yarışların tarihlerini kontrol ettim. Aslında hedefim tüm klasik açık deniz
yarışlarını tamamlamak. Ve bunları tamamlayan en genç Türk yelkenci olmak.
Yarışı bitiremedik malesef ama sanırım 600 millik açık deniz yarışına katılan
en genç Türk yelkenci oldum. Bunun yanında doublehanded (iki kişilik ekip) yarışmak
da çok ilginç geliyor. Bir gün böyle bir yarışa girmeyi de kafaya koydum. Bakalım
belki de yolun sonu bizi bir gün Alicante'ye götürür :)