Doğru mu bilemeyiz, bizler İngiliz The Telegraph
Gazetesi’nin yalancısıyız. Denen o ki küçük bir çocukken bir cilt hastalığı
olan Ben Ainslie, oldukça asosyal bir çocuktu. Okuldan nefret eder, kimseyle
konuşmaz ve çoğunlukla tek başına vakit geçirirdi. Tek kaçışı da sekiz
yaşındayken başladığı ve yalnız kalmak için büyük fırsat olarak gördüğü yelken
sporuydu. “Yaşadığımız yere birkaç mil uzaklıkta bir pub vardı. Ben 10
yaşlarındayken bir yılbaşı sabahı babam, bütün aile orada buluşacağımızı
söyledi. Ben de tek başıma tekneyle gelmek zorunda kaldım. Oraya ulaşmayı
başardığımda her şeyi kontrol edebildiğimi gördüm ve bu benim için bir dönüm
noktası oldu.” İşte Ainslie’nin yelkendeki başarısının temelini de çocukken
yaşadığı bu problem oluşturuyordu.
Ben Ainslie’nin kim olduğunu klasik olarak
açıklamak gerekirse, “Olimpiyatlarda dört kez aldığı altın madalyayla tüm
zamanların en başarılı yelkencisi” diyebiliriz. Ancak başarılı yelkenciliğinin yanında agresifliği
ve bitmek tükenmek bilmeyen hırsı sebebiyle de bolca takipçisi olan bir isim
Ben Ainslie. Siniriyle ilgili hafızalara kazınan görüntülerinden biri ise
2012’de Avustralya’da yapılan ISAF Şampiyonası’nda kendisini engellediği gerekçesiyle,
bulunduğu bottan ‘uçarak’ bir gazeteciyi tartakladığı anlar hiç kuşkusuz. Bu
olay Ainslie’nin ilk vukuatı değildi, 2004’teki bir yarışta da benzerini
yapmıştı. Ceza almaktan kurtulan Ainslie, “Yaptıklarımdan dolayı pişmanım.
Normalde sakin bir insanımdır ama bazen içimdeki rekabetçi ruh ortaya
çıkıveriyor” diyordu. Nitekim bu yaşananlar son olayı da
olmamıştı. İngiliz yelkenci, bu olaydan birkaç ay sonra da Mayorka’daki
yarışlarda kendisine protesto veren rakiplerini “Pişman olacaklar” diye tehdit
etti.
Ainslie 2012 Londra Olimpiyatları’nda aldığı
altın madalyanın ardından finn sınıfında yarıştığı olimpiyatlarda jübilesini
yaptı ve en büyük ikinci hayali olan 34. America’s Cup’ta, Oracle Team USA’de
yarıştı.Yarışmakla kalmadı takımla birlikte büyük bir başarıya imza atarak
kupayı aldı ve ‘Sir’ unvanına layık görüldü. Sir Ben Ainslie’nin önündeki
hedefi, bu kez ülkesini temsil edeceği 35. America’s Cup’ta kupayı
İngiltere’ye götürmek. Şimdilerde mücadelesinin önemli bir kısmını karada
veren Ainslie, ekibi oluşturmak ve gerekli parayı toplamanın yanı sıra Extreme Sailing
Series’de J.P. MorganBAR ile birlikte mücadele etmekle meşgul.
İstanbul’a ilk gelişiniz mi?
Evet ilk gelişim. Henüz şehri gezme fırsatım
olmadı ama uçakla inerken şehrin büyüklüğünü görünce çok şaşırdım. Çok
etkileyici bir şehir ve burada bulunduğum için gerçekten çok mutluyum.
Özellikle Boğaz’da yelken yapmak için sabırsızlanıyorum.
Extreme Sailing Series filosu bu yıl siz, Dean Barker, Franck
Cammas gibi isimlerle daha da güçlendi. Nasıl gidiyor yarışlar?
Evet bu yıl dediğiniz gibi filo gerçekten çok
güçlü. Özellikle 35. America’s Cup’a hazırlanan Team New Zealand, Team France’ın
katılımıyla Extreme Sailing Series daha da heyecanlı ve rekabetçi hale geldi.
Ben de bu yüzden kendimi çok şanslı görüyorum.Yarışlar birbirine çok yakın ve
zorlayıcı geçiyor. Şimdiden kendimi daha güçlü hissediyorum.
Takımınız J.P. Morgan BAR sıralamada oldukça geride. Ekibinizin
performansı hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Açıkçası bizim için çok parlak geçmiyor çünkü
hâlâ öğrenme aşamasındayız. Biz daha seride çok yeniyiz ve bu bizim için çok
farklı bir yarış türü. İlk üç tekne arasına girmek için sanırım biraz daha yolumuz
var. Daha çalışmamız gerek.
Extreme Sailing Series’in 35. America’s Cup’a hazırlanmak için
iyi bir platform olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu soruya ‘gerçekten iyi bir platform’ diyemeyeceğim.
Bazı açılardan evet ama tam anlamıyla değil. Ancak America’s Cup’taki gibi çok
gövdelilerle bu kadar yakın yarışabileceğimiz başka bir yarış yok. Ayrıca yeni
insanlarla birlikte yelken yapmak ve yeteneklerini geliştirmek için çok büyük
bir fırsat. Evet, oldukça iyi bir platform olduğunu söyleyebilirim. Benim açımdan
son derece tatmin edici.
34. America’s Cup’ta takıma dahil olduktan sonra ETNZ karşısında
8-1 yenik durumda olan ve kupayı kaybetmeye kılpayı kalan Team Oracle USA arka
arkaya tüm maçları alarak 34. America’s Cup’ı elde etmeyi başardı. Ve bunlar
siz takıma katıldıktan sonra olduğu için kupanın ‘süperstar’ı oldunuz. Üstelik
çok gövdelilerde ilk deneyiminiz olmasına rağmen. Siz bu başarıyı bekliyor muydunuz?
Hayır kesinlikle beklemiyordum. Aslında benim
takımdaki rolüm sadece skipper James Spithill’i desteklemekti. Ve yarışta tek
yaptığım James’in yanında durmaktı. Ayrıca takıma çok geç girmiştim. Üstelik
olimpiyatlardan henüz çıkmıştım. Açıkçası hiçbir başarı beklentim yoktu.
Yarışa dahil olduğumda aldığım rol normalde alışkın olduğum ve bildiğim bir
görev değildi. Ancak çok şanslıydım çünkü ekip çok iyiydi ve onlar sayesinde
kısa sürede kendimi geliştirmeyi başardım. Teknede yarış sırasında yapılan
modifikasyonlar sayesinde de takımın performansı çok dikkat çekici bir hızla
arttı. Ve bu da bir taktisyen olarak benim işimi kolaylaştırdı. Ayrıca takım arasında
iletişim de çok kuvvetliydi. Tüm bunların takımı zafere taşıdığını ve benim açımdan
çok ayrıcalıklı bir durum olduğunu düşünüyorum.
|
Ben Ainslie ve James Spithill |
Oracle Team USA’in başarısı, sizin başarınız gibi yansıtıldı
medyada. Sanırım siz zaferin bu şekilde yansıtılmasından pek hoşlanmadınız.
Ben takıma girmeden önce taktisyenlik görevini
üstlenen John Kostecki’nin görevinde başarılı olamadığı söylendi. Ancak ben
buna katılmıyorum ve John’un yanlış bir şey yaptığını düşünmüyorum. Ben
dahil olmadan önce 8-1 yenik durumdaki ekipte ortam gerçekten çok gergindi ve
herkesin morali çok bozuktu. Birilerinin taze fikirlerle gelmesi gerekiyordu. O
da ben oldum. Pozitif olarak ekibin moralini düzeltmeye çalıştım. Oracle’ın
kupayı almasının benim başarım gibi gösterilmesinden hiç hoşlanmıyorum. Buna
inanmak çok safça olur zaten. Bu zafer, karada çalışanlarla birlikte büyük
bir takım çalışmasının sonucu.
35. America’s Cup’ta tamamen İngiliz yelkencilerden oluşan bir
takımla bu kez kendi ülkenizi, İngiltere’yi temsil edeceksiniz. Bu size daha
büyük bir sorumluluk hissettiriyor mu?
Kesinlikle bu kez kendimi daha ağır bir
yükün altına girmiş hissediyorum. Bir takıma liderlik yapmak ve o takımı oluşturacak
gerekli unsurları bir araya getirmek hiç kolay bir iş değil. Yapılacak çok
fazla iş var. Bu yıl takıma uygun olabilecek doğru isimleri bulma konusuna odaklanmış
durumdayız. Yöneticiler, tasarımcılar, yelkenciler... Ve tabii işimizin en
önemli kısmı maddi desteği bulmak. Açıkçası yelken yapmak bu yıl öncelikli hedeflerimden
biri değil. Extreme Sailing Series’te yarışmak da aslında bu bütünün bir
parçası. Yelkene biraz daha az zaman ayırıyorum bu aralar.
35. America’s Cup’ta yarışacak takım ne aşamada? Biraz bilgi
verir misiniz?
Takımı kurma çalışmalarına bir yıl önce, 34.
America’s Cup’tan hemen sonra başladık. Şu ana kadar aralarında tasarımcı,
tekne üreticisi ve yelkencilerin yer aldığı 50 kişi olduk. İngiliz Hükümeti bize
büyük bir destek veriyor. Yeni teknemizin tasarımı ve üretimi için de
çalışmalara başladık. Ancak hâlâ somut bir şey yok. Takımımız yapım aşamasında
diyebilirim. Çalışmalarımızı netleştirmek ve hızlandırmak için 35. America’s
Cup’ın nerede ve ne zaman yapılacağının netleşmesi lazım. Bunları öğrendiğimizde
hazırlıklarımızı tamamlayabileceğiz.
34. America’s Cup’ta maddi ve dolayısıyla teknolojik açıdan çok güçlü
bir takımdaydınız. Bir sonraki mücadelenin daha zor olacağını düşünüyor
musunuz?
America’s Cup benim için gerçekten çok zor bir
görev. Dediğiniz gibi bir sonraki daha da zor olacak. Bence en zor işlerden
biri başka insanlarla birlikte çalışmak. Ve America’s Cup da gerçek bir takım
mücadelesi. Ekiptekilerin yeteneği ve birbirleriyle uyumu çok önemli. Koşullar
hiç de kolay değil. Umarım başaracağız.
Olimpiyatlar ve America’s Cup’ta yarışmak bir yelkencinin en büyük
hayali ve belki de son noktası. Siz bunları fazlasıyla gerçekleştirdiniz ve bir
sonraki America’s Cup’ta skipper olarak yarışacaksınız. Daha ilerisi nedir
sizin için?
Önceki röportajlarımda hedeflerimin olimpiyatlarda
ve America’s Cup’ta yarışmak olduğunu söylerdim. Her ikisini de
gerçekleştirdim. Bunların ardından okyanus yarışları olacak sanırım. Aslında yeni
bir mücadele her zaman için var. Dünyanın çevresinde, hiç durmadan yarışmak
fikri her zaman hoşuma gitmiştir. Özellikle de Jules Verne Trophy’de olduğu
gibi tam bir ekiple birlikte.